Herkesin Bodrum'a, Çeşme'ye, Antalya'ya gittiği şu günlerde biz bir değişiklik yaptık ve Hatay'a gittik.Gördüğümüz yerler, tanıştığımız insanlar ve yediğimiz leziz yemeklerden sonra çok yerinde bir seçim yapmış olduğumuza karar verdik.
2 günlük kısa Hatay gezimizde; ilk olarak kahvaltı etmek için Saray Park 326 adında bir restorana gittik.Kiremitte menemen, biberli ekmek, zahter salatası ve yanında bize elleriyle hizmet eden restoran sahibi.Başlangıç mükemmeldi ve yemekler hakkında artık bir fikre sahiptim; Hatay yemekleri bol acılı ve çok lezzetliydi.
Kahvaltı sonrasında Hatay sokaklarında gezintiye çıktık.Dar sokaklar, yüksek duvarların arkasında kalmış avlusu olan evler, tarihi camiler, kiliseler ilk gördüklerimiz arasındaydı.
Habib-i Neccar Camii
Musevi Havrası
Ceylan derisi üzerine İbranice yazılmış, 500 yıllık bir geçmişe sahip olan Tevrat
St. Pierre Anıt Müzesi- Dünyanın ilk mağara kilisesi olarak kabul edilen yapının Hristiyanlığın Katolik, Ortodoks, Protestan olarak mezheplere ayrılmadan önceki ilk kilisesi olduğu kabul edilir.
Hatay Protestan Kilisesi
Katolik Kilisesi
Ve Hatay sokaklarında biz;
Sonrasında soluğu Kurtuluş Caddesinin simgesi olan Affan Kahvesinde aldık.Buranın en meşhur tatlısı Haytalı'nın tadına baktık,mükemmeldi ve dondurması öyle güzeldi ki ayrılırken bir daha dondurma aldık.
Daha sonra Hatay'ın tek çarşısı olan Uzun Çarşıyı da gezdikten sonra dillere destan olan Hatay künefesinin tadına bakmaya gittik. Çınarlatı Yusuf Usta'nın Yeri sanırım en iyi yerlerden biriydi künefe konusunda. Biz parmaklarımızı yedik o da yetmedi 2 günde tam 3 tane künefe yedik. (pişman değilim)
Künefemizi yedikten sonra Hatay Arkeoloji Müzesine gittik.
2. gün otelimizde kahvaltımızı yaptıktan sonra düştük yine yollara. İlk olarak Samandağ ilçesine Ab-ı Hayat çeşmesini ve Musa Ağacını Görmeye gittik.
Musa Ağacı,''Samandağ ilçesine 6 km. uzaklıktaki Hıdırbey köyünde bir dere kenarında bulunmaktadır. Musa Ağacı ile ilgili mitolojik hikâye şöyledir; Hz Hızır ile Hz. Musa’nın Samandağ buluşmasından sonra Hz. Musa, Musa Dağı’na çıkmak üzere yola çıkar. Hıdırbey köyündeki Musa Ağacı’nın bulunduğu yere geldiğinde çok susar. Bastonunu bu ağacın bulunduğu yere sapladıktan sonra, hemen yanındaki dereye su içmeye gider. Su içip döndüğünde ise, yere diktiği bastonunun bir çınar filizi haline geldiğini ve yeşerdiğini görür.
Daha sonra Türkiye'nin tek Ermeni Köyü olan Vakıflar Köyü'ne gittik. 200 haneli bu köy geçimini yapmış oldukları el işleri, şarapları, nar ekşileri ve likörlerini satarak sağlıyor.
Ermeni Köyü'nü gezdikten sonra Titus Tüneli'ne gittik. Yapımı yüzyılı aşkın bir zaman sürdüğü düşünülen bu tünel çok etkileyiciydi.
Dönüş yoluna geçtiğimiz sırada Hatay'ın tanınmış ailelerinden biri olan Has Turizm'in sahibi bizi evine davet etti. İlk başta bu daveti anlamsız bulurken evi gördükten sonra fikrim tamamen değişti.Doğallığı bozulmadan yenilenmiş Doğal Taş Evdi.
Artık dönüş yoluna geçtiğimizde 'yemeğimizi nerede yesek?' diye düşünmeye başlarken,internetten araştırdığımız bir kaç yeri aramaya başladığımızda anladık ki pazar günleri Hatay'da her yer kapalı. Daha sonra Hatay sokaklarında yürürken gözümüze çarpan Antik Han Restaurant'a girdik.Mükemmel bir yerdi, atmosferi, dekorasyonu,çalışanları, yemekleri..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder